Vücudun en büyük atardamarı olan aorttaki sessiz genişleme, hayatı tehdit eden sonuçlara yol açabiliyor. Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Ünal Aydın, aort anevrizmasının belirtilerini, kimlerin risk altında olduğunu ve güncel tedavi yöntemleri ile halkın en çok merak ettiği soruları yanıtladı. Aydın, giderek yaygınlaşan bu sağlık sorununun, doğru zamanda fark edilmesi ile tedavi edilebileceğini belirtti.
Vücudumuzdaki en büyük atardamar olan aort, zamanla çeşitli nedenlerle
genişleyerek “anevrizma” adı verilen baloncuklara dönüşebilir. Yüksek tansiyon,
sigara kullanımı, damar sertliği, kolesterol yüksekliği ve genetik yatkınlık,
aort duvarının zayıflamasına ve bu hayati damarda baloncuk oluşmasına yol açar.
Genellikle sessiz ilerleyen bu durum, belirti vermeden patlayabilir ve
dakikalar içinde ölüme neden olabilir. Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr.
Ünal Aydın, halkın en çok merak ettiği soruları yanıtladı, riskleri ve güncel
tedavi seçeneklerini anlattı. Aydın, “Aort, vücuttaki en büyük ve ana
atardamardır. Bu damarın herhangi bir bölümünde zamanla genişleme, yani
baloncuk oluşursa biz buna ‘anevrizma’ deriz. Bu baloncuk büyüdükçe yırtılma
riski artar ve bu durum hayati tehlike yaratır.” Dedi.
Hiçbir semptom olmasa dahi 50 yaşından sonra eko ve ultrasonla
kontrol hayat kurtarır!
Aort anevrizmasının çok ciddi bir tehlike oluşturduğunu ifade eden Prof. Dr.
Ünal Aydın, “Aslında uzun yıllar insanlar hiç farkına varmadan bu tehlikeyle
beraber yaşarlar. Ta ki bir gün ciddi bir sağlık sorunu yaşayana kadar.
Dolayısıyla aort anevrizmasında en önemli erken uyarı sistemi, aslında kişinin
belli bir yaştan sonra bir karın ultrasonu yaptırarak aort damarı hakkında bir
bilgi edinmesi, göğüs seviyesindeki için ise bir eko yaptırarak bunun hakkında
bilgi edinmesidir. Bu kişi için önleyici ve uyarıcı olacaktır. Genelde aort
damar hastalıkları 50 yaş üzerinde daha net olarak ortaya çıkarlar. Fakat
ailevi yatkınlık olan hastalarda, 40’lı yaşlarda, genetik bozukluğu olan
hastalarda ise 20’li yaşlarda bile gözükebilir. Bizim 20’li yaşlarda bile
ameliyat ettiğimiz hastalar var. Ama bunlar özel hastalar, bunlar bağ doku hastalığıyla
beraber doğan insanlar. Onun dışında ailevi yatkınlığı olan, beraberinde yüksek
tansiyon olan hastalarda ise 40’lı yaşlarda itibaren gözükebilir. Hiçbir
semptomu yoksa da 50 yaşlardan itibaren eko ve ultrasonla kontrol edilmesinde
fayda var.” Şeklinde konuştu.
Kimler risk altında?
Yüksek tansiyon hastalarının risk altında olduğunu ifade eden Aydın, “Eğer
bir genetik altyapı, aort damarında dejenerasyon geliştirmeye meyil varsa
hipertansiyon bunu hızlandıran en önemli etken olacaktır. Hipertansiyonla
birlikte kişiler eğer göğüs ağrısı, sırt ağrısı, bel ağrısı tarif ediyorlarsa
ultrason ya da eko ile bakılmasında mutlaka fayda vardır. Dolayısıyla bu
hastaların önce tanısı sonra takibi yapılmalı, çok kontrol edilemez bir şekilde
büyüdüğünde ise tedavisi aşamalarına geçilebilir. Kontrollü bir şekilde hasta
hayati riskler yaşamadan, acil ve yüksek riskli işlemlere maruz kalmadan
kontrollü bir şekilde takip ve tedavisi yapılabilir. Ama burada esas olan
farkındalık ve taramadır.” İfadelerini kullandı.
Aort anevrizması nasıl belirti veriyor?
Aort anevrizmasının belirtilerine değinen Prof. Aydın, “Bunun en belirgin
belirtileri; Göğüs seviyesinde sırt ağrısı ile kendini belli eder. Çünkü
göğüsteki, göğüs kafesinin sinir liflerinin dağıldığı yere oturur ve oraya
basar. Dolayısıyla ağrıyla kendini gösterir. Karında ise bel ağrısı ile kendini
gösterir. Dolayısıyla elimizi karnımıza koyduğumuzda, kalple beraber atan bir
kitle hissetmemiz olasıdır. Bu ancak iyice genişlemiş, bayağı büyümüş aort
damarlarında ve de zayıf hastalarda olabilir. Hasta kiloluysa zaten bunu
hissetmesi mümkün değildir.
Dolayısıyla bu hastalarda tarama büyük önem taşıyor. Bu hastalığı kişinin
kendi kendine fark etmesi oldukça zordur. Dolayısıyla erken taramayla
anevrizmalar erken teşhis edilip yakın takibe alınabilir.” Şeklinde bilgi
verdi.
Aort anevrizmasının patlaması durumunda yapılacaklara dair bilgi veren Prof.
Dr. Ünal Aydın sözlerine şöyle devam etti.
“Aort anevrizması iki türlü patlıyor. Birincisi, serbest duvar yırtılması.
Burada dakikalar içerisinde hasta hayatını kaybeder. İkincisi ise aort üzerini
kaplayan ince bir doku var, ama bu doku normalde gerginliğe karşı dayanıklı bir
dokudur. Bu doku oradaki yırtılmayı kabaca sınırlar. Bu da sınırlı yırtılmadır.
Sınırlı yırtılmada hastanın saatleri var ve tedavi merkezine gidip tedavi
olmaya yetecek kadar bir süresi var. Dolayısıyla sınırlı yırtık olduğunda ve
müdahale edildiğinde hastanın hayatta kalma ihtimali yüksektir, ancak serbest
duvar yırtılması olduğunda hayatta kalma ihtimali düşüktür. Tamamen kan oradan
akıp boşalır. Dolayısıyla hasta da dakikalar içerisinde hayatını kaybedebilir.
Yırtılmaların çoğu sınırlı yırtılma şeklinde seyrediyor. Ama bunlarda bile
hayati risk yine yüksek düzeyde seyretmektedir.
Hastalıktan korunmak için hastalığın bilinmesi lazım.
Hastalık bilindikten sonra en önemli risk faktörü tabii ki dediğim gibi
kişinin genetik yapısı, buna meyil olması, aynı zamanda önemli bir diğer risk
faktörü yüksek tansiyon. Kişinin yüksek tansiyonu kontrol altına alacak diyet yani
beslenme tarzı, yaşam tarzı değişiklikleri yapması gerekir. Ayrıca doktorunun
reçete ettiği uygun ilaçlarını kullanıp yüksek tansiyonunu kontrol altına
alması lazım. Bunlarla birlikte yine de genişlemeye devam eder ve bu devam
ettiği sürece hasta yakın takipte tutulur. Göğüste ya da karın seviyesindeki
genişleme yakın takip edilir. Eğer bu genişleme daha da ilerlerse, genişlemenin
karakterine, anatomik yerine, çap oranına bağlı olarak karar verilir. Bu hasta
karın seviyesindeyse ve bu bahsettiğim parametrelere uygunluk varsa stent
yapılabilir. Bunlara uygunluk yoksa cerrahi ile işlem yapılabilir. Oradaki
bozulmuş dejenere doku çıkarılıp yerine aynı çap ve ebatta suni bir damar
başarılı bir şekilde yerleştirilebilir.
Göğüs seviyesinde ise durum biraz daha farklıdır. Kalpten çıktığı kesimde bir
genişleme olabilir ve göğüs boşluğu içerisinde bir genişleme olabilir. Kalpten
çıktığı yerdeki genişlemede kapağı da etkileyebilir, kalbin damarlarını da
etkileyebilir. Buna göre bir cerrahi yöntem seçilebilir. Göğüs seviyesinde yani
toraks boşluğu dediğimiz seviyede ise yine uygun ise; çapı, yeri, stentle
öncelikli olarak tedavi edilebilir. Ama bununla ilgili uygunluk yoksa o zaman
cerrahi işleme geçilebilir.
Aort diseksiyonu nasıl gelişir?
Aort diseksiyonu (yırtılması) öncesinde çoğu zaman belirti görülmese de bazı
hastalarda aort damarında anormal bir genişleme (anevrizma), duvar içinde küçük
yırtıklar ya da damar içi ülserler gözlemlenebilir. Bu bulgular, düzenli
kontrollerle erken saptanabilir. Özellikle tansiyon hastalarında ani tansiyon
yükselmeleri büyük risk oluşturur. Mevsim geçişlerinde bu risk daha da artar.
Diseksiyon sırasında yırtık, kalbe kan taşıyan damarlara da ilerleyebilir. Bu
durumda kalp krizi belirtileri de tabloya eklenir. Göğüs ağrısı, çarpıntı,
nefes darlığı, bunalma hissi… Bir bakıyorsunuz, hasta hem aort yırtılması hem
de kalp krizi semptomlarıyla geliyor. Bu noktada ikisi birbirinden bağımsız
hastalıklar olsa da birbiriyle bağlantılı hale geliyor.
Aort diseksiyonundan ne zaman şüphelenmeliyiz?
Ani başlayan, çok şiddetli sırt veya göğüs ağrısının varlığında, özellikle
bu ağrı bıçak saplanır gibi tarif ediliyorsa ve kişi daha önce kalp-damar
problemi yaşamışsa, acil müdahale şarttır. Erken tanı hayat kurtarır. Düzenli
kardiyovasküler kontroller, özellikle hipertansiyon hastalarında büyük önem
taşıyor. İhmal edilen her belirti, geri dönüşü olmayan sonuçlara
neden olabilir.
Anevrizması Olanlar Nelere Dikkat Etmeli?
- Tansiyon mutlaka kontrol
altında olmalı
- Sigara kesinlikle
bırakılmalı
- Ağır kaldırmak, ıkınmak,
öfke patlamaları gibi ani basınç artışına neden olan durumlardan
kaçınılmalı
- Kabızlığa karşı önlem
alınmalı
- Doktorun izin verdiği
düzeyde hafif egzersiz yapılmalı
- Aort anevrizması olan bir
kişi, mutlaka yaşam tarzını yeniden düzenlemeli. Bu hastalık, dikkate
alınmadığında ölümcül olabilir; ama düzenli takip ve tedaviyle kontrol
altına alınabilir.”